Sabah kalk, çocukların kahvaltısını hazırla, çantalarını kontrol et... Sonra kendi çantanı topla, kişisel bakımını yap ve yola koyul... Gün, daha başlamadan bir görev listesine dönüşüyor. Hazırlanacak raporlar, öğleden sonra toplantılar, dolup taşan takvimler…
Akşamları ise başka bir maraton başlıyor: Çocukların dersleri, turnuvalar, aile ile ilgili planlar, alışverişler… Ev toplanacak, haftaya iş yerindeki ödül töreni için konuşma hazırlanacak, kıyafet seçilecek… Her şey bir “yapılacaklar” listesi gibi. Yeşil tikler ekleye ekleye ilerliyor insan.
Ama bir gün… O telefon çalar...
Sık sık aklına gelen, ara sıra halini hatırını sorduğun, ama bir türlü ziyaret edemediğin, kişinin vefat ettiği haberini aldığında, zaman durur. Telefonu elinden düşürdüğünde, gözyaşların çoktan yanaklarına süzülmüştür...
Cenaze işleri… Ne kadar karmaşık ve garip bir süreçtir. Ama asıl garip olan mezarlıktır. İnsan, kendi telaşında, orada yatanların bir zamanlar kendi gibi olduğunu unutuyormuş meğer. Onları, hep o taşların ardında yaratılmış gibi düşünüyor... Ve şimdi, çok sevdiğin birini, ağaçların gölgesine emanet edip dönmek…
Anlaşılan o ki eninde sonunda herkes orada olacak... Peki, geride ne bırakarak?.
Heybeye biriktiriyoruz? Kaç kişiye iyilik yaptık, kaç kişinin yüzünü güldürdük? Kaç gerçek bir ihtiyacı gördük, kaç kalbe dokunduk?
Hayatı yaşamak, sürekli bir şeyleri tamamlayıp ilerlemekten, daha fazla eğlenmek ve zevk almak için koşturmaktan ibaret olmamalı sanki...
Gerçek mutluluk, o yapılacaklar listesine bir iyilik eklemek değil mi? Belki birine yardım eli uzatmak, bir ağaç dikmek ya da sevdiklerimizle geçirdiğimiz o kısacık anları daha değerli kılmak. Yolda kalmışa yardım etmek, gerçek bir ihtiyacı gidermek, bir yetimin başını okşamak…
O mezarlıktan dönerken, hayata bambaşka bir pencereden bakıyor insan... Zaman sınırlı… Daha az ertelenen, daha çok sevilen, daha fazla paylaşılan bir yaşam vakti...
Hayat, tik atılan bir liste değilmiş meğer. Hayat, iyiliklerle doldurulması gereken bir heybeymiş.... Anlaşıldı...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Adalet
Gassal diye bir dizi popüler şu aralar, beni ölünce kim yıkayarak diyor fragman yazısında..ondan da öte bir soru var değil mi, heybemde ne götüreceğim?
YanıtlaSilÇok doğru ❤️
SilHeybelerimiz iyilikle dolsun taşsın…
YanıtlaSilHayatımda çok sevdiğim bir hatırlatıcı cümle var; iyilikler biriktirin kalbinizde, dünyada yeterince kötülükler var zaten✨
YanıtlaSilİyilik sevilesi şey :)
Heybemize ne kadar iyilik kattık 😔
YanıtlaSilNe kadar güzel yazmışsınız, insan hayat telaşına düşünce gerçekten bazı şeyleri fark edemiyor.
YanıtlaSilHayat koşuşturmasında insan kaçırıyor neden burada olduğunu... Sahi gönderilme amacım neydi? İnsanlarla iletişim kurarken verdiğim tepkilerle sınanmak... O halde hayata doğru tepkiler vermek için bir çaba sarfetmemiz gerekirken, iş, para, marka,eşya, eğlence vs ile dolup taşmış dünyamız...
YanıtlaSilİyilikler dolsun heybemize…
YanıtlaSilDertlilerin derdine derman olalım…
Yetimleri sevindirelim…
İhtiyaç görelim…
Bir derste hocamdan şunu öğrenmiştim:
İhtiyaç görenin ihtiyacı görülür💐
Hayırda yarışmak için motive edici bir yazı teşekkürler 🥰
YanıtlaSilHayat, tik atılan bir liste değilmiş meğer. Hayat, iyiliklerle doldurulması gereken bir heybeymiş.... Anlaşıldı...
YanıtlaSilYine tokatlanmış ve kendime gelmişim gibi hissettim.
Unutuyor insan... gerçeğini... geçiciliğini...
Koşturmacalarım bitmediğinden okul iş ev çocuklar arası koşturmaca hiç bitmiyor derken insan unutuyor sanki yarına çıkması garantiymiş gibi planlar yapıyor...
YanıtlaSilYa heybemiz gerçekten biz ne için geldik ne götürebileceğiz...
Kendimizden çıkıp başka insanların ihtiyacına neşesine dokunabilme ümidi ile...