Alarmı çalan cep telefonunu susturdu Mehmet. Sıradan bir gün daha, diye geçirdi içinden. Yatağından pencereye doğru baktı, gün ışıyordu. Ne güzeldi; altın gibi göz alıcı. Keşke günlerim de böyle renkli olabilseydi dedi doğrulurken.
İşe gitmek için hazırlanması gerekiyordu. Eşi günlük yapılacakların listesini saymaya başlamıştı yine, bir an önce evden çıkmalıyım dedi kendi kendine; sağanak yağmur geliyor!
Ne zaman başlamıştı, bu evden kaçma isteği hatırlamıyordu Mehmet.
Peki neden böyle olmuştu?
İlişkisi nasıl buraya gelmişti anlayamıyordu?
Önceden kapıdan çıkmak istemez, Nazlı’dan ayrılmak istemezdi.
Çok mu konuşuyordu eşi eskiye göre?
Şikayet ediyordu hep yapılmayan şeylerden Nazlı. Ama işi yoğundu Mehmet'in, ne ara yapsaydı evdeki tamir olacak şeyleri...
Ertelemişti Mehmet evdeki sorumluluklarını epeydir.
Hiç canı yapmak istemiyordu...
Peki ama neden?
Zihnindeki önem sırasında önde değildi, zihnindeki kodladığı başarı tanımı sadece işiyle ilgiliydi. Özel hayatında başarı tanımında koca bir boşluk vardı; hiç düşünmemişti ki bunu...
Önem vermesi gereken konuyu düşünmeyi bile gereksiz görüyordu, hafife alıyordu Mehmet. Bilmiyordu ki verilmesi gereken önemden daha fazlasını işine verince, sadece orada var olmaya çalışınca, hayatının içinde önem vermesi gereken yerleri kaçırıyordu.
Dengeyi bozmuştu Mehmet...
Çok şey yaptığını zannederken, aslında çok şey kaçırıyordu...
...
Nihayeti:
Başarılıyım derken, aslında başarısız olunmuş bir hayat…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Adalet
Her aşırılık hayatımızın diğer taraflarını da etkiliyordu böyle... Bir sürahi suyu birkaç bardağa dağıtmak gerekirken bir bardağa boca edince taşması, diğer bardaklarında boş kalması gibi...
YanıtlaSilDengeyi bozunca olmamız gereken yerde olamıyor insan malesef
SilBu durum şuan, insanların normali...
YanıtlaSil