SEVGİ NEYDİ?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Sevgi Neydi?

Yine bir bayram tatili gelip çatmıştı. Arzu, oğlu ile birlikte memlekete annesinin yanına gidiyordu. Kocası Harun ise kendi memleketine gidecekti ve onlardan bir gün sonra yola çıkacaktı. Otobüsleri, otogardan hareket ederken otobüsün penceresinden sevdiklerini uğurlamaya gelen insanları görmek, Arzu’yu biraz hüzünlendirmişti. Zaten uzun zamandır ne iyi günde, ne de kötü günde Arzu’ya eşlik etmiyordu kocası. Yine de Arzu pencereden son bir umutla bir daha baktı. 

“Sizi otogara ben bırakayım” bile demeyen bir adam mı arkalarından uğurlamaya gelecekti. Bir damla gözyaşı düştü Arzu’nun gözlerinden… “Demek ki diye düşündü bu ilişkiye dair hala bir umudun var benim…” Sonra döndü oğlu Mert’e baktı. O mutluydu, bütün bunların farkında değildi ya da belki de farkındaydı ama köyde kuzenleri ile bir araya gelecek olmanın sevinci bu hüznün üstüne geçmişti. Mert zaten birkaç dakika sonra annesinin omzuna yaslanarak derin bir uykuya dalmıştı.

O uykuya dalarken Arzu ise geçmişe, çocukluğundaki bayramlara daldı. Babasının hayatta olduğu, tatile gidemeseler de beraber gülüp beraber eğlendikleri; annesi, babası ve kardeşleri ile neşe içinde geçirdikleri bayramları hatırladı. Tüm aile bir aradaydı. Bayramın anlamı da bu değil miydi zaten… Ya da aile olmanın anlamı…

Oysa şimdi... Kocası bir yerde, o ise çocuğu ile başka bir yerde geçirecekti bayramı. “Biz nasıl bu hale geldik” diye düşündü Arzu… Geçen yıllar içerisinde ayrı tatillerin yapıldığı, ayrı saatlerde yemeklerin yendiği, ayrı odalarda ayrı hayatların yaşandığı bir ilişkiye dönmüştü onlarınki. İlişki de denmezdi ya buna... 

İlişki olması için ihtiyaç gidermek gerekirdi ki arada bir bağ oluşsun. Deriz ya hani,  seninle aramda bir bağ oluştu, diye… Onların bağı hiç mi oluşmamıştı, yoksa zayıflamış mıydı? Belki de onları birbirine bağlayan tek bağ oğulları Mert’ti.. 

Arzu’yu daldığı düşüncelerden uyandıran muavinin “Abla çay mı istersin kahve mi?” sorusu oldu. Genç çocuğun yüzüne boş boş baktıktan sonra “kahve” diyebildi… Otobüs firmasının ucuz ikisi bir arada kahvesini yudumlarken tekrar daldığı düşüncelere geri döndü Arzu. Düşüncelerden alıkoyamıyordu kendini. İnsan karısı ile evladını düşünmez mi? Merak etmez mi? İhtiyaçlarını gözetmez mi? “Şimdi ihtiyacım olduğunda yanımda olmayacaksan ne zaman olacaksın sen Harun” diye geçirdi içinden. O kadar doluydu ki zihni, her şey film şeridi gibi akıp geçiyordu. Uzun zamandır evde herkes neredeyse kendi dünyasındaydı. Evde bir erkeğin yapması gereken işleri de önemsemez olmuştu Harun. Arzu yüzlerce defa söylemesine rağmen;  ayağı kırık sandalyeler, bozulan musluklar, akıtan lavobalar, kapağı kırık mutfak dolapları almış başını gidiyordu. Oysa babası evde en ufak kırık dökük bir şey olduğunda, önce kendisi halletmeye çalışır, beceremediği nokta da mutlaka tamir ettirirdi.

Sevginin gerçek anlamını yitirdiği bir dönemden geçiyordu yuvası… Örnek bir baba ocağı varken, kendi yuvasını yapamamıştı hayallerinde ki gibi…

Babası yuvasına çok emek vermişti… Hayat şartları hiç kolay değildi onlar için ama onlar karı-koca hep birlikte mücadele ettiler. Hep aynı yöne baktılar evlilikleri boyunca çünkü; amaçları ortaktı. Evet, galiba aile olmanın en temel olmazsa olmazlarından biriydi bu, ortak bir amacının olması ve aynı yöne bakmak. Birinin yetemediği noktada hep diğeri devreye girerdi. A

Oturdukları evde su yoktu ve babaları gecenin on birinde yorgun argın işten gelmesine rağmen,  mahalle çeşmesinden su taşırdı eve hem de birkaç tur, hem de araba ile falan değil; kol gücü ile… Babası evde zaman zaman annesinin yetemediği durumlarda annesine de yardım ederdi. Birbirlerinden huzur bulan eşler; ne mutlu…

Sonra Arzu tekrar kendi ilişkisini düşündü. Neydi anne babasının evliliği ile kendi evliliği arasındaki fark? Neden onlar başarılı olmuştu da Arzu ve Harun olamamıştı? Emek vermemişlerdi birbirlerine ve bu ilişkiye…

Herkesin kendine döndüğü, sadece kendi ihtiyacının  giderildiği ilişkilerin kazananı olmuyordu. Oysa aile olmak için her iki tarafın da karşı tarafın ihtiyacına odaklanması gerekiyordu. Birlikte aynı yöne bakmaları, ortak bir hedeflerinin olması ve birbirinin faydasına odaklanmaları… Galiba onlar buralarda eksik kalmışlardı… Kendilerine dönmüşlerdi. 

Gecenin ilerleyen saatlerinde bunları düşünürken, uykusuzluğa daha fazla karşı koyamamış çok huzurlu olmasa da o da kendini uykunun kollarına bırakmıştı. 


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Kim Kimdir

İlişkilerde Ustalık

Başarı Psikolojisi

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ve Adalet


Yorumlar

  1. Bedel ödeyen bedel ödediğine değer verir demişti bir gün bir hocamız... Belki insan hayatındaki yoksullukları tamamlanması gereken büyük eksiklikler olarak görüyor ama aslında gerçek öyle de değil gibi... İnsanın ir yerde ne kadar ihtiyacı varsa orada o kadar bedeli var ve bedeli olan yerde de ilgisi var...
    Allah ailelerimize o tatlı huzuru yakalamayı nasip etsin...

    YanıtlaSil
  2. Bakmak ve görmek. İnsan kendine soru sorarak problem nerede görebilir. Ama önce duyacağı şeylere hazır olmalı. Konu doğru yere bedel ödemek. Bazen doğru zannettigimiz yanlışlarımızı düzeltmek bozmaktandaha zordur.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder